keşfetme.

Sabah uyanıyorum; içimdeki boşluklarla.
Dolu sandığım boşluklara doğru eğiliyorum ve kendi içimi keşfetme yolculuğuna çıkıyorum.
Nasıl? Nerede? Ne zaman?

Yeni olan her şeyin kapısında beliren o üç soru.
“Acaba?” diye düşünüyorum.
Keşiflere dair aklımızdan geçen ilk üç soru bizim ortalamamız mı?

“Nasıl, nerede, ne zaman…”

Hiçbir zaman “çevrendeki üç insanın ortalamasısın” saçmalığına inanmadım.
Ben daha çok, “en çok sorduğun üç sorunun ortalamasısın” fikrine inandım.

o halde benim ortalamam hep “Nerede?” oluyor.
Nerede Rumeysa?

Nerede keşfedeceksin?
Nerede kâşif olacaksın?
Hangi denizde,
hangi düzlükte,
hangi tepede,
hangi yokuşlarda,
hangi bahçelerde,
hangi dikenlerde…?

Başlıyorum yola.
Varışı var mı bilmiyorum.
Hangi deniz, hangi düzlük, hangi tepe, hangi yokuş, hangi bahçe, hangi diken benim sonum olur — ya da sonum olur mu bilmiyorum.

Yola başlamayı mı seviyorum,
yolda olmayı mı,
yoksa varmayı mı?
Daha bunu bile keşfedememiş birinin sesi fazla mı gür çıkar, bilmiyorum.

bilmiyorum.
Günlerden bilmiyorumertesi.
Saatim bilmiyora beş var.
Kulaklarımda bilinmezlik şarkısı — tutturmuş gidiyor.
Bilinmez kokulu sigaralar tüttürüyorum.
Bilinmez anılara dalıyorum.

ama şunu biliyorum ki kaçıp gitmek en kolayı da olsa ben keşfetmeyi seçiyorum.




Ve keşfediyorum: En çok sakladığım yerlerde en çok kendimi buluyorum.
Hoşgeldin
yoluma
yolculuğuma
bilinmezliğime
saklandığım deliklere.
sakladığım derinliklere.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir